Cemil Ergin: “Sporun Küçük Dev Adamı…”
Konuk yazarımız Eczacıbaşı Spor Kulübü eski kulüp müdürü Cemil Ergin, “Sporun Küçük Dev Adamı…” başlıklı yazısıyla sizlerle.
Sporun Küçük Dev Adamı…
Sevgili Saffet Özbay’ı kaybedeli dokuz yıl oldu. Her sene onun hakkında bir yazı yazmaya niyetlenir ama nedense hep ertelerdim. Belki de Saffet Bey’i her yönüyle anmak ama özellikle gönül verdiği Eczacıbaşı Spor Kulübü yöneticiliğine vurgu yapmanın zamanı bugünmüş.
Sporun her dalına bir takım oyunu gibi bakılsa da genellikle sporcular ve antrenörler daha ön plana çıkar ve daha sık anılır. Takımın idari ve teknik ekibinde yer alan diğer paydaşları ve en önemlisi çoğunlukla gönüllü görev yapan yöneticilerin yaptıkları katkı ise bir şekilde görmezden gelinir, su olup akar gider. İsmi, Eczacıbaşı Spor Kulübü üye listesinde aileden sonra gelen ilk isim olan Saffet Özbay da bu yöneticilerden biriydi. Kulübün kurulduğu 1967 senesinden vefat ettiği güne kadar yönetim kurulu üyeliği yaptı. Sadece rahmetli Şakir Eczacıbaşı’nın değil ardından gelen Bülent ve Faruk Eczacıbaşı’nın da akıl aldığı değerli bir yönetici, değerli bir insandı.
Saffet Özbay belki de eski tip spor yöneticilerinin sonuncusuydu. Bu nesil de kimler mi var; efsane Beşiktaş yöneticisi Süleyman Seba, Eczacıbaşı yöneticisi Şakir Eczacıbaşı ve sizin aklınıza gelecek diğerleri… Bugün bu neslin yöneticiliğinden farklı bir yönetim anlayışı ön planda olsa da yeni nesil yöneticilerde pek göremediğimiz özelliklerden bahsetmekte fayda görüyorum.
Saffet Bey, Eczacıbaşı’na yatırımlar yöneticisi olarak başlayıp 2000 yılına kadar süren profesyonel yöneticiliğinde Eczacıbaşı’nın amiral gemisi olan EİS (Eczacıbaşı İlaç Sanayi) Genel Müdürlüğüne kadar gelip ardından emekli olmuştu. Bu uzun kariyerinde Ailenin, iş dünyasındaki ve spor dünyasındaki tüm paydaşların saygınlığını ve sevgisini kazanmıştı.
Benim kendisiyle tanışmam ise 1999 ve 2000 yıllarında düzenlediğimiz Avrupa Şampiyonası Dörtlü Final hazırlığı esnasında oldu. Ardından Temmuz 2000’de kulüpte profesyonel çalışmaya başlamamdan vefatına kadar olan sürede yakın çalışma şansını elde ettim. Kötü haberi aldığımız güne kadar haftanın 2-3 günü bir arada ve sadece voleybolla değil sporla ilgili uzun sohbetlerimiz olmuştur. Bu arada bazı öyküleri hatıraları defalarca dinlemişliğimiz vardır. Spor müsabakaları sonrası onu arayıp birlikte yorumlamaya o kadar alışmışım ki, uzun süre maçların bitiminin ardından cep telefonumu elime alıp büyük bir hayal kırıklığıyla yerine koydum. Hatta garip bir şekilde telefon numarasını halen cep telefonumdan silemedim. Voleybol maçlarımız başta olmak üzere basketbol, futbol ve aklınıza gelebilecek her türlü spor dalında yorum yapabiliyorduk. Spordaki süreçlerin tüm branşlarda aynı olması nedeniyle seyrettiğimiz maçları bizim kulübümüz ile ilişkilendirerek bitiriyorduk.
Kurtaran Mumcu’nun tanımıyla Saffet Bey bizim “Medyadaki gözümüz”dü. Zaman zaman bana “Seyrettin mi?” diye sorduğunda “Neyi” cevabını verir, ardından bir önceki gece saat 1’deki bir televizyon programından bahsederdi. Şakir Bey ile Pazar sabahı Lütfi Kırdar’da sabah altyapı basketbol maçlarıyla başlayan ve salon kapanana kadar süren günleri keyifle anlatırdı. Spor olaylarını yakından takibi nedeniyle de her zaman “Bilgi olmadan fikir olmaz” derdi.
Muhteşem hafızası çok nadiren takılır, nadiren de olsa yanlış hatırlarsa onu kırmamak için hatalı diyemezdim. Yıllar öncesinin rakamını söyler daha sonra o rakamın o yıllarda ne alınabileceğini söyleyerek kafamızda bir anlam ifade etmesini sağlardı.
Sağlığına o kadar dikkat ederdi ki salondan arabaya kadar yürüyeceği 15 metre için bile pardösüsünü giyer, şapkasını takar, “Eyvallah” diyerek yürürdü. Arabaya geldiğinde aynı şekilde soyunarak 23 dereceye ayarlı arabasına binip yola çıkarlardı. Arabada penceresini iki santim kadar açar ve maalesef bir türlü alışkanlığını bırakamadığı sigarasını yakardı. Aldığı gıdalara dikkat etmesi ve belirli bir saatten sonra yemek yememesi nedeniyle yıllarca aynı sağlıklı kiloda kalabildi.
Bond çantasında çok az eşya olmasına rağmen son derece düzenli, bir küçük not defteri, bir kalem ve inci gibi el yazısıyla yazılmış notlarla toplantıya katılırdı. İyi bir matematik ustasıydı; toplantıda bahsi geçen rakamları dört işlemden geçmeden sunmazdı. Satın alma kökenli olması nedeniyle paranın kıymetini bilir, yüksek bütçeli transferler gerçekleştiğinde “Sakın rakamı bana söyleme, kalbim dayanmaz” diyerek espri yapardı.
Yasal konularda çok titizdi. Yurtdışına giderken alınan dövizin sahte olması ihtimaline karşı mutlak suretle bankadan alınması, Federasyon talimatlarının uzun uzun incelenerek yanlış yapılmaması vb. tüm konuları detayları ile ele alırdı. Bizler için adeta “Şeytanın avukatı” rolünü üstlenir ve hata yapmamızı önlerdi. Kendi kişisel işlerinde de çok titizdi; Bodrum’daki yazlığının çöp vergisini ödemek için Bodrum’a gitmesi bu özelliğine küçük bir örnektir.
Eğitime çok önem verirdi. Bir insanı değerlendirirken önce aldığı eğitimi söyleyerek başlardı. Hem iyi bir sporcu hem de iyi okumanın zorluğundan bahseder, her defasında bazı sporcuları örnek vererek istisnalar olduğunu söylerdi.
Eşi Sacide Hanımdan ayrıca bahsetmek gerekir. Sacide Hanım hayatındaki en önemli arkadaş ve destekti. Bazı maçları seyredemezse Sacide Hanım’a haber verir, onun için seyretmesini ve yorumlamasını rica ederdi. Beşiktaş’ın şampiyonluğunda bodrumdan çıkartılan bayrağın ütülenerek hazırlanması ve apartmana asılması da Sacide Hanımın göreviydi. Ailesinin dışında başta Sezgin Bayraktar ve rahmetli Oktay Tulpar olmak üzere eski Eczacıbaşılılar ile zaman zaman yediği yemekler, gene okul ve mahalle arkadaşları Halit ve Bülent Beyler ve tabii ki yolu Eczacıbaşından geçen sporcular/antrenörler/yöneticiler en başta gelen dostlarıydı.
Saffet Beyin resmi kıyafeti ile rahat kıyafeti arasında sadece bir kravat fark ederdi. Burlington marka çorap, Dormeil kumaştan yapılmış takım elbiseleri, kravatı, beyaz kolalı gömleği, bej renkli Burberry pardösüsü, kasket ve boyalı ayakkabıları onun değişmeyen stiliydi. “Casual” kıyafet için kravatı çıkarması yeterliydi. Hiçbir zaman üzerinde bir leke, buruşukluk göremezdiniz.
Onu görenler uzun yıllardır yaşlanmayı nasıl durdurduğunu sorar; kendisiyle dalga geçercesine “bodur tavuk her daim piliç görünür” diyerek gülümserdi.
İlk şube yöneticiliğini yaptığı basketbol onun için ayrı bir öneme sahipti. İlk transfer görüşmesinde odaya giren uzun boylu basketbolcunun kendisine bakışını gülerek anlatırdı. Yaz tatillerinde gittiği Bodrum’da kendisini gören Orhun, Tamer gibi Eczacıbaşı’nın efsane oyuncularının yanına gelerek elinden öpmesinden mutlulukla bahsederdi.
Sert görünümünün arkasında yumuşak bir insan yatardı. Hatalı bulunan antrenör ve sporcunun arkasında durduğunu, yapılmış olan hataları nasıl affedip olayı yatıştırdığına defalarca şahit olmuşumdur.
Teknoloji ile arası maalesef hiç iyi olmadı. SMS alıp göndermeye başladığında “Yeter, bu artık ulaşabileceğim son nokta” dedi.
Hastalığını öğrendikten sonra kimseyle görüşmek istemedi. Ben de hekim olmama rağmen Saffet Beyi hastanede görmeyi hiç istemedim. Hep gözümde o dik duran Küçük Dev Adam olarak hatırlamayı istedim. Öte yandan son dönemine kadar haftanın 3-4 günü telefonla konuştuk. Karaciğer tutulumuyla pankreas kanserinin prognozunun 6 ay civarı olduğunu bilmeme rağmen hastalığını hiç konuşmadık. Sadece bir gün “umut acıymış” dedi.
Spor yönetimi artık bilim dalı olarak görülmekte. Spor yönetimi derslerinde oldukça bilgili, başarılı öğretmenler aracılığıyla pazarlama, işletme, iletişim vb. dersler verilmekte. Spor sofraya yani sahaya gelene kadar büyük bir çaba olduğunu unutmayın. Ancak bazı yetkinlikler yaşanarak kazanılıyor. Yeni nesil sporcu, yönetici ve teknik heyette yer alanların geçmişle bağlantı kurabilmeleri, ders çıkarabilmeleri için Saffet Bey ve benzeri spor adamlarını anlayabilmeleri çok önemli. Eminim bu yazıyı okuyan herkesin kendisiyle anısı olmuştur. Belki okuyanların kendi tecrübelerini paylaşmaları yeni yetişen ve yetişmekte olan spor insanlarına ilham verecektir…
Saffet Bey, Saffet Abi, herkes gibi hatalarıyla sevaplarıyla insandı. Onunla yolu kesişen birçok insan için bir öğretmen, bir arkadaş, bir rehberdi. O sporun Küçük Dev Adamıydı!…